Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) ve Halkın Hukuk Bürosu (HHB) davaları devam eden Avukatlar Günay Dağ ve Naciye Demir ile yasalaşan çoklu baro teklifini, ölüm orucunun 238. günündeyken hayatını kaybeden Ebru Timtik ve ölüm orucuna devam eden Aytaç Ünsal’ın mücadelesini ve dava süreçlerini konuştuk.
Röportaj: Yaprak AKBABA
NOT: Bu röportaj Avukat Ebru Timtik hayatını kaybetmeden önce gerçekleştirildi.
Halkın Hukuk Bürosu (HHB) ve Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) avukatları, 12 Eylül 2017’de bürolarına yapılan polis baskının ardından gözaltına alınmış ve 20 Eylül’de tutuklanmıştı. Bir yıl kadar haklarında iddianame hazırlanmasını bekleyen avukatlar 14 Eylül 2018 günü ilk duruşmaya çıkartılmıştı. İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi, duruşmada tutuklu avukatlar Ahmet Mandacı, Aycan Çiçek, Ayşegül Çağatay, Aytaç Ünsal, Barkın Timtik, Behiç Aşçı, Didem Baydar Ünsal, Ebru Timtik, Engin Gökoğlu, Naciye Demir, Özgür Yılmaz, Selçuk Kozağaçlı, Süleyman Gökten, Şükriye Erden, Yağmur Ererken, Yaprak Türkmen, Zehra Özdemir’in tahliyesine hükmetmişti.
Ancak tahliye kararının hemen ardından savcılığın itirazı üzerine yeniden tutuklama kararı verilmişti. Ahmet Mandacı ev hapsi, Zehra Özdemir ise denetimli serbestlik hükümleri uygulanmak kaydıyla tahliye edilmişti. Günay Dağ ve Oya Aslan hakkındaki yakalama kararı devam ediyor.
19 avukata ceza yağdı
Avukatlar bu tutukluluğun ardından sadece iki kez duruşmaya çıktılar. İstanbul 37’nci Ağır Ceza Mahkemesi avukatlara ‘örgüte yardım ve yataklık’ gibi suçlamalardan onlarca yıl ceza verdi. Mahkeme, Avukat Selçuk Kozağaçlı’ya 11 yıl 3 ay, Barkın Timtik’e 18 yıl 9 ay, Özgür Yılmaz ve Ebru Timtik’e 13 yıl 6 ay, Aytaç Ünsal 10 yıl 6 ay, Naciye Demir’e 9 yıl, Behiç Aşçı ve Şükriye Erden’e ise 12 yıl hapis cezası verildi. İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi, ÇHD üyesi 18 avukata toplam 159 yıl 2 ay ceza verildi.
Ancak bu mahkumiyet kararı verilirken savunma avukatlarının beyanlarda bulunamaması, mahkumiyet kararı verilirken savunma avukatlarının salonda bulunmaması ve mahkeme heyetinin bu kadar kısa bir sürede onlarca yıl mahkumiyet kararı vermesi büyük tepki çekmişti.
12 Eylül 2017’de Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) ve Halkın Hukuk Bürosu (HHB) üyelerinin bulunduğu avukatların gözaltına alınmasıyla başlayan davada 17 avukattan biri olan Avukat Naciye Demir 9 gün süren gözaltı süresinin ardından tutuklanarak cezaevine gönderildi. ‘Örgüt üyeliği’ suçundan 9 yıl ceza alan ve 1 yıl boyunca tutuklu kalan, daha sonra da tahliye edilen Demir, yakalanma kararının çıkmasının ardından Yunanistan’a iltica etti. Avukat Günay Dağ da aynı dava kapsamında tutuklanmadan Yunanistan’a iltica etti.
Dağ ve Demir’in dava süreçleri
Şu anda Yunanistan’da yaşayan avukatlar Günay Dağ ve Naciye Demir ile dava süreçlerini, çoklu baro teklifinin yasalaşmasının altında yatan nedenleri ve Yunanistan’da yürüttükleri hukuk mücadelesini konuştuk. Yargılandıkları davayla ilgili açıklamalarda bulunan Avukat Demir, “Ben 12 Eylül 2017 tarihinde sabah karşı diğer meslektaşlarımla birlikte gözaltına alındık ve ardından tutuklandık. Ben 1 yıl tutuklu kaldım ve ardından tahliye oldum. 10 saat içinde tekrardan yakalama kararı çıktı. Ve yakalama kararı çıktıktan sonra Yunanistan’a geçtim. Biz politik iltica hakkımızı kullandık” şeklinde konuştu.
Önce Silivri’ye götürüldüklerini ve bir gece Silivri’de kaldıktan sonra da aynı davadan yargılandığı meslektaşlarıyla birlikte başka hapishanelere dağıtıldıklarını söyleyen Demir, “Diğer arkadaşlarımızın bize ulaşması ve dayanışmayı zayıflatıp bölmek için yaptılar. Çünki Silivri’de kaldığımızda meslektaşlarımız bizi yalnız bırakmayacaklardı, kapının önünden ayrılmayacaklardı. Fakat diğer hapishanelerde de asla yalnız bırakmadılar. Bütün hapishaneleri ziyarete gelip bizimle ilgili bütün işlemleri takip ettiler.” dedi.
Demir dava süreciyle ilgili şöyle devam etti:
‘Dışarıda olmak ve arkadaşlarımızın sesini duyurmak bizim için çok önemli’
“Bir yılın ardından ilk duruşmamız oldu. Bu 1 yıllık süre zarfında 1 yıl boyunca tutukluydum. Barkın Timtik ve Zehra Özdemir’le Bolu Hapishanesi’nde kaldık. Orada uzun süreli görüş yasaklarımız oldu, darp edildik, havalandırmaya çıkamadık. Kötü muamelelerin bir çocuğunu gördük. Barkın Timtik de burada hastalandı, çünkü doktora çıkamadı, muayene olamadı.
Tahliye olduktan sonra da bir kısım arkadaşlarımız tekrar yakalandı. Tahliyenin ardından baroya tahliye yemeğine gidilmişti. Orada, ilk giden arkadaşlarımız yakalandılar ve tekrar hapishane yolu göründü. Ben, yakalanmadan yurt dışına çıkanlardan biriyim. Dışarıda olmak ve arkadaşlarımızın sesini duyurmak bizim için çok önemli.”
Yunanistan’a iltica etmeden önce Halkın Hukuk Bürosu bünyesinde uzun yıllar avukatlık yapan ve yaklaşık 3 yıldır da dava kapsamında arananan Avukat Günay Dağ, 3 yıldır Yunanistan’da yaşıyor. Dağ, davayla ilgili, “Ben bu dava kapsamında bir tutukluluk yaşamadım fakat bu dava kapsamında aranır durumdayım. 12 Eylül 2017 yılında Halkın Hukuk Bürosu’na yönelik bir operasyon gerçekleştirildi. İstanbul, Ankara, İzmir ve Diyarbakır’da bulunan Halkın Hukuk Büroları ve avukat arkadaşlarımızın evleri, büroları basıldı. 16 avukat arkadaşımız gözaltına alınmıştı, 15’i tutuklandı. Daha sonra sayı 18’e yükseldi. Ve yargılama sonunda toplam 159 yıl 2 aylık bir ceza verildi.” dedi.
‘Asıl hedefimiz, hukuk ve adalet mücadelesini enternasyonal alana taşımak‘
Avukatlar Günay Dağ ve Naciye Demir, Yunanistan’da Mayıs 2020’de kurdukları Halkın Hukuk Bürosu Enternasyonal Büro (HB Enternasyonal Büro) bünyesinde faaliyet yürütmeye başladı ve şu anda kurumsallaştırmaya çalışıyor. Dağ, HB Enternasyonal Büro’nun faaliyetleriyle ilgili şunları söyledi:
“Şu anda HB Enternasyonal Büro’da 3 avukat olarak faaliyet yürütüyoruz. Üçümüz de Türkiye’de Halkın Hukuk Bürosu Davası’nda yargılanan avukatlarız. Büronun bünyesinde ben, Ezgi Çakır ve Naciye Demir varız. Enternasyonal nitelikte faaliyetler yürütüyoruz. Yunanistan’daki hukuk örgütleriyle ve Avrupa’daki diğer hukuk örgütleriyle mesleki ve enternasyonal dayanışma anlamında da bağımız var. Burada Atina Barosu’yla ve baro içerisinde Alternatif Avukatlar ismiyle faaliyet yürüten avukatlarla iletişim halindeyiz ve ayrıca IADL (Uluslararası İnsan Hakları için Avukatlar) ve AED (Avrupalı Demokrat Avukatlar) ile de diyalog halindeyiz.
HB Enternasyonal Bürosu, burada avukatlık faaliyeti yürütmek üzere kurulmuş bir hukuk bürosu değil. Asıl hedefimiz; Türkiye’de Halkın Hukuk Bürosu çatısı altında devam eden hukuk ve adalet mücadelesini enternasyonal alana taşımak. Bunu da şu anda daha çok bir demokratik kitle örgütü ve meslek örgütü sıfatıyla yapmak istiyoruz. Bu şekilde bir işleyiş söz konusu olacak. İlerleyen zamanlarda tabi ki buradaki mülteci konumundaki müvekkillerimizin hukuki durumlarıyla da ilgilenmek gibi bir amacımız da var. Fakat şu an için asıl hedefimiz Türkiye’deki adalet mücadelemizi uluslararası alana taşımak ve enternasyonal alandaki dayanışmayı örgütlemek.”
Avukat Demir de Yunanistan’da yürüttükleri faaliyetlerle ilgili “Biz şu anda diğer hukuk örgütleriyle, buradaki ve Avrupa’daki diğer barolarla birlikte dayanışmayı büyütüp adalet için, arkadaşlarımız için bir şeyler üretebilmek istiyoruz. Bütün amacımız bu yönde. Yunanistan’a geldiğimizden bu yana bizim dosyamızı ve Türkiye’deki durumu ve adaletsizliği takip eden bir baroyla karşılaştık ve bize gereken ilgiyi gösterdiler. Atina Barosu iki gün evvel Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal için dayanışma eylemi düzenledi.” ifadelerini kullandı.
Avukat Dağ ayrıca Türkiye’de yaşanan siyasi gelişmelerin Yunanistan kamuoyuna yansımalarını şu şekilde anlattı:
‘İbrahim Gökçek ve Mustafa Koçak’ın ölüm orucu direnişleri Yunanistan kamuoyunda ve halkında bir karşılık buldu’
“Öncelikle Grup Yorum üyelerinin; İbrahim Gökçek ve Mustafa Koçak’ın ölüm orucu direnişleri Yunanistan kamuoyunda ve halkında, aydın ve sanatçılarında, avukat örgütlerinde bir karşılık buldu. Ki Yunanistan, halkının politik ilgi düzeyinin yüksek olduğu bir ülke. Bu yüzden de Türkiye’deki politik atmosferi yakından takip ediyorlar. Ve buna dair tepkileri doğal olarak oluyor. İbrahim Gökçek ve Helin Bölek’in direniş süreciyle birlikte bu ilgi daha da artmış durumdaydı. Yüzlerce sanatçı imza kampanyası düzenledi, şarkılar besteledi ve şiirler yazdı ve birçok eylem ve etkinlik gerçekleştirdiler. Daha sonra Ebru ve Aytaç’ın direnişi doğalında ortaya çıktı. Türkiye’deki adaletsizlik ve hukuksuzluğun teşhiri anlamında önemli bir rol oynadı. Bu direnişle birlikte, Türkiye’deki hukuksuzluk ve adaletsizlik üzerine Yunanistan kamuoyunda; aydınlarda, sanatçılarda ve meslek örgütlerinde olan algıyı daha da pekiştiren ve güçlendiren bir rol oynadı.”
‘Kendi barolarını kurmak istiyorlar, yandaş baro yaratmaya çalışıyorlar’
Çoklu baro teklifinin yasalaşması üzerine konuşan Demir, bu değişiklikteki maksadın, baroların duruşlarını ve gücünü engellemek olduğunu söyledi ve şu şekilde devam etti:
“Yıllardır uğraştılar ve baroları, demokrat, hukukun üstünlüğünü ve yargının bağımsızlığını savunan kişilerden alamadılar. Daha önde de AKP’nin bu amaç için küçük grupları vardı. Fakat onların oy oranları hiç bir zaman yargı bağımsızlığını savunan avukatlar kadar güçlü olamadı. O nedenle bölmek ve kendi barolarını kurmak istiyorlar, yandaş baro yaratmaya çalışıyorlar. Burada da buna dair bir eleştiri var. Çünkü baro bir bütündür ve yargının bir ayağıdır. Baroların hükümete karşı bağımsız olması gerekiyor. Bağımsızlığını yitirdiği ve bir yerlere bağlanmaya başladığı anda yargı ve savunmadan bahsetmek olanaksız.”
‘AKP, yaratmak istediği barolar aracılığıyla hukuk ve siyaset alanında gündemi belirlemek ve yönlendirmek istiyor’
Avukat Günay Dağ da çoklu baro sisteminde asıl amacın; ‘böl parçala yönet’ politikasının barolar ve meslek örgütleri üzerinden uygulanması olduğunu söyleyerek şu şekilde konuştu:
“Ve bu yalnızca barolarla sınırlı da değil. Arkasından Tabipler Birliği ya da diğer meslek örgütlerinin de benzer şekilde bölünmesi gündeme gelecek. Çünkü bu meslek örgütleri de AKP’nin hedefi halindeler. Bu şekilde örgütler denetim altına almaya çalışılıyor. Ve bu başarılamadı. Bu meslek örgütlerinin içinde hep muhalif bir duruş ve kimlik ön planda oldu. Ve AKP iktidarı kendi politikalarını daha rahat uygulayabilmek için yıllardır ciddi bir saldırı içerisindeydi. Çoklu baro sistemi bu saldırının yalnızca bir parçası. Amaç baroları kendi kontrolüne almak. Kontrolüne alamadığı baroları da bölerek kendine tabi ve yandaşlarından oluşan barolar oluşturarak bu barolar aracılığıyla siyaseti yönlendirmek. Çünkü şöyle bir gerçek var; Türkiye’de siyaset ve hukuk arasındaki ilişki giriftti. Daha çok siyaset hukuk üzerinden, hukuk da siyaset üzerinden yorumlanıyor, yorumlanmak zorunda. İktidar her iki alanı da denetimi altında tutmak zorunda.
Bu zorluktan dolayı bugün barolar hedefte ve AKP kendi barolarını yaratmak istiyor. Baroları aracılığıyla da hukuk ve siyaset alanında gündemi belirlemek ve yönlendirmek istiyor. Aslında çoklu baro sisteminin temel amacı bu. Bugün Türkiye’de önceki sistemde baroların çoğu iktidarı, hukuki ifadesiyle ‘denetim altında tutan, bir denetim fonksiyonu gören bir denetim organı’ niteliğindeydi. Baroların hukuka aykırı eylem ve işlemlerini en azından teşhir eden bir rolü vardı. Çoklu baro sistemiyle artık bu rolü ortadan kalkmış veya sınırlandırılmış olacak.”
‘Bir tecavüzcü uzman çavuş ‘kaçma şüphesi yoktur’ diye tahliye edilirken Ebru ve Aytaç tahliye edilmiyor’
Açlık grevinde olan avukatlar Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal’ın direnişi üzerine de konuşan Avukat Günay Dağ şunları söyledi:
“Bir tecavüzcü uzman çavuş ‘kaçma şüphesi yoktur’ diye tahliye edilirken Ebru ve Aytaç ölüm sınırına gelmişken ve ‘kaçma şüpheleri vardır’ denilerek tahliye edilmiyorlar. Ve bunun bir yargı kararı olmadığını ve hukuki bir süreç olmadığını biz çok iyi biliyoruz. Bu süreç başından beri siyasi bir süreçti. Ve gelinen aşamada Ebru ve Aytaç’ın hala tahliye edilmemeleri de siyasi bir karardır ve arkasında AKP iktidarı vardır. AKP faşizmi Ebru ve Aytaç’ı katletmek istiyor. Ve bunun için de bütün yargı organlarına ve kurumlarına baskı yapıyor. Yargı da dahil olmak üzere, AKP iktidarının baskısı sürüyor. Ebru ve Aytaç’ı katletmek istiyorlar. Ve biz onların durumuna dikkat çekmek istiyoruz. Yargıtay hukuku uygulamalıdır. Ebru ve Aytaç’ın talepleri de zaten hukukun uygulanması yönünde. Biz şunu biliyoruz; hukuk uygulandığında onların tahliye edilmeleri ve onların talebi olan adil yargılanma hakkının gerçekleşmesi ve verilen kararın bozulması gerekiyor. Hukukun uygulanması bunu gerektirir, onların talebi budur. Biz de bugün yargıyı, hukuku uygulamaya davet ediyoruz.”
‘Bizim yaptığımız devrimci avukatlığı istemedikleri için bize bu davaları açtılar’
Demir de, ölüm orucundaki avukatlar Timtik ve Ünsal ile ilgili, “Yürürlükteki hukuk zaten uygulansaydı bu durumlar hiç yaşanmayacaktı. Ne biz gözaltına alınacaktık, ne tutuklanacaktık. Ne de bu davalar açılacaktı. Bizim yaptığımız sadece avukatlıktı, savunmaydı, muhaliflerin yanında olmaktı, işçilerin yanında olmaktı, işkence görenlerin yanında olmaktı, onları desteklemekti. Bizim yaptığımız devrimci avukatlığı istemedikleri için bize bu davaları açtılar. Siyasi bir karardı. Bu yaptıkları da siyasi kararın devamı niteliğinde.” şeklinde konuştu.