Ekonomist Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu corona virüs salgının ekonomiye olası etkilerini değerlendirdi. Hükümetin atması gereken adımlar hakkında önerilerde bulundu.
HABER: YAPRAK AKBABA
Türkiye’nin sokağa çıkma yasağı kararını almamasının nedeni ekonomik mi? Türkiye ekonomisi olası bir sokağa çıkma yasağını kaldırabilir mi?
Hayri Kozanoğlu: Sokağa çıkma yasağı ekonominin çarklarını tamamen durdurur fakat birinci öncelik virüsün insani zararlarını sağlık üzerine etkilerini en aza indirmek. Bu açıdan bu kararın alınması gerekir. Bu durum en çok; imalat sanayindeki üretimi etkiler. Fakat zaten ekonominin yavaşlamaya başladığı bir ortamda faaliyetler sürdürülüyorsa büyük ölçüde stok yapmak için çalıştıkları tahmin edilebilir. Muhtemelen iş verenler bu kararın geleceğini göz önüne alarak üretimi devam ettirmeyi tercih etmişlerdir. Ben bunun olumsuz etkilerinin – tabii ki olumsuz etkileri görünür- atlatılabileceğini düşünüyorum.
Hayatın devam edebilmesi için en önemli etmenler, sağlık çalışanları, eczaneler ve gündelik alışverişin yapıldığı marketler. Bunların dışında bütün işletmelerin kapanabileceğini, bu kararın alınmasının ardından da mevcut kaynakların, orada çalışan insanların daha hijyenik koşullarda görev yapmaları için kullanılabileceğini düşünüyorum. Kısacası bu cesareti göstermek gerektiğini düşünüyorum.
Peki bu süreçte büyük şirketler bu süreçte ne yapacak?
Hayri Kozanoğlu: Sektöre göre değişmekle birlikte en başta bütün talep durunca otelcilik, havacılık, lokanta ve kafelerin çok ciddi bir mali sıkıntı içerisine girmeleri kaçınılmaz görünüyor. Dünyada da örneklerini görmeye başladık. Burada çalışanların mağduriyetlerinin en aza indirecek şekilde önlemler alınması gerekiyor. Ki bunu da yapacak olan kamudur. ‘Siz işçilerinizi çıkartmayın. İşçinin ücretini biz ödemeye devam edeceğiz. Primlerini almayacağız. Küçük işletmeler için de kendi işini yapan esnaflar, kendi içlerinde özel ders verenler, kültürel performanslar yapanlara da asgari ücret ve üstü bir ödenti yaparak, hem işletmelerin hem de insanların bu süreçten en az zararla çıkmasını sağlamak gerekiyor.
“TOPLUMSAL HAYATIN VE EKONOMİNİN ZARAR GÖRMESİ KAÇINILMAZ”
Kısacası; enflasyona mı neden olunur, bütçe açığı mı artar gibi soruları bugün sormadan kamunun kendi kaynaklarıyla insanlara ödemeler yapması gerekir. Bunun yeterli olmadığı yerlerde, örneğin; insanların elinde nakit de olsa ihtiyaç maddeleri dışındaki en zaruri ürünleri almalarını teşvik etmenin bir anlamı yok. Ve zaten böyle bir talep de yok. O bakımdan bazı tıkanıklıkların olduğu yerlerde devlet ayni olarak yardım da yapabilir. Temel gıda maddeleri, maske, ilaç gibi ürünleri doğrudan kendisi dağıtabilir. Bunları talep etmek üzere gelemeyenlerin evine yollayabilir. Çünkü bu olağan dışı bir dönem ve şimdiye kadar bildiğimiz alıştığımız koşullardan çok farklı boyutları olan bir dönem. Zaten toplumsal hayatın ve ekonominin zarar görmesi kaçınılmaz. Bunu minimuma indirecek cesaretli adımların atılması gerekir.
“BU SALGINLAR FİZİKSEL SERMAYEYE ZARAR VERMİYORLAR, NE YAZIK Kİ SADECE İNSANA ZARAR VERİYORLAR.”
Türkiye ekonomik ve istihdam anlamında bu süreci nasıl atlatır? İşsizlik artar mı?
Hayri Kozanoğlu: Bütün dünyada şu anda bunun olumsuz etkileri kaçınılmaz bir şekilde görünecek. Fakat bu salgınlar fiziksel sermayeye zarar vermiyorlar. Ne yazık ki sadece insana zarar veriyorlar. Fabrikalar, lokantalar, kafeler, oyun salonları, sinema salonları vb aynen yerinde duruyor olacak. Ve hizmete girmeye hazır durumda olacak. Kamunun bu kritik dönemde ödemeler yaparak, insanların ondan sonraki süreçte en kolay şekilde hayata dönmesini sağlaması çok önemli. Burada neyi kastediyorum? Mesela borçları ertelediğiniz zaman, primleri ertelediğiniz zaman krizin geçmesiyle birlikte insanlar yine ödeme güçlüğü içine düşecekler. Ödeme güçlüğü içine düşmeleri hem kendi yaşam standartlarını aşağıya çekecek hem de ekonomiye olan taleplerini düşürecek. Onun için bu süreçte hem ekonomik hem sağlık açısından devletin devreye girmesi olacak. Ondan sonra hayat normale dönünce insanlara buradan daha az mali zarar görerek yaşamına ve üretmeye devam eder. Ve böylece satın alma güçleri çok etkilenmemiş olur.
Türkiye ekonomisi zaten sorunlu bir ekonomi. Salgından önce de sorunlar vardı. Bu söylediklerim o sorunları çözmez ama en azından ondan önceki durumun devamını sağlar. O sorunların çözümü de ondan sonraki süreçte telep edeceğimiz önereceğimiz ve gerekirse bunun mücadelesini vereceğimiz bir dönem olur.
Kanal İstanbul inşaatının bu dönemde konuşulmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Toplumun şu anda mümkün olduğu kadar dayanışma içinde olması, birlik olması gereken bir dönemdeyiz. Kanal İstanbul her şeyden önce üzerinde toplumsal uzlaşma sağlanamamış bir projeydi. Yapmak için zorlanması bu açıdan da yanlış. Zaten çok ciddi bir kaynak emecek proje olduğu için eleştiriliyordu. Bugün kaynakların, öncelikle ihtiyaç maddelerine ayrılması gerekiyor. Ekonomiyi yönetenlerin de enerjilerini mümkün olduğu kadar buraya yoğunlaştırmalarının zorunlu olduğu bir dönem. Farklı alanlara dikkatlerinin dağılması da çok anlamsız. O bakımdan açıklanabilir bir durum olmadığını düşünüyorum. Dünyada hiç bir ülke ‘bu krizden daha güçlü çıkacağız. Türkiye gösterecek’ tarzı böbürlenleler içerisinde olmuyor. Çünkü açıkçası herkes bu süreçten objektif açıdan hem zarar görecek hem de bazı ülkeler daha az etkilense bile bunun dillendirilmesi etik değil. Ki Türkiye’nin böyle bir durumda olduğuna dair hiç bir objektif belirti de yok. Akp ve başkanlık rejiminin sözcüleri her zaman 20 yıldır alıştığımız söylemlerini ne yazık ki kriz döneminde de devam ediyorlar.