Türkiye’de önemli değişimlerin başlangıcı olabilecek bir seçime doğru yaklaşıyoruz. Adına ne dersek diyelim içinde bulunduğumuz ve acilen çıkmamız gereken bu durum bana eski bir Katalan şarkısında anlatılan hikayeyi hatırlatıyor. Neden Türkiye’de de bu şarkıyı hep birlikte söylemeyelim?
Bahsettiğim şarkının hikayesini anlatmaya başlarsam iç savaşların, soykırımların, kitlesel kayıpların yaşandığı yirminci yüzyılın aynı zamanda faşizmin doğuşu ve yükselişine de sahne olduğunu hatırlatarak başlamam gerekir. Ama biz çok da geriye gitmeyelim. Özellikle Avrupa’da bu yüzyılın ikinci yarısı, arkasında büyük bir yıkım bırakan faşist diktatörlüklerden sonra bir geçiş ve demokratikleşme sürecinin başlangıcıydı. Diğer Batı Avrupa ülkeleriyle karşılaştırıldığında, İspanya’da oldukça uzun süren Franco diktatörlüğüne son veren bir demokratikleşme süreci 1970’lerin ortalarında başladı. İtalya, Fransa veya Almanya’ya göre bu zamansal ve tarihsel farklılık, İspanya’da antifaşist mücadelenin müzik aracılığıyla ifadesinde farklı örnekler ortaya çıkardı.
Antifaşist mücadele dünya tarihinde simgeleşen birçok marş ve şarkı miras bıraktı. Bunların dünyada olduğu kadar Türkiye’de de en bilinenlerinin 1800’lü yıllarda İtalya’da ortaya çıkan Bella Ciao ve 1930’lu yıllarda İspanya İç Savaşından beri söylenegelen Ay Carmela olduğu söylenebilir. Fakat özellikle, Franco diktatörlüğünün son yıllarında yeni nesil şarkı yazarları sayesinde, İspanya İkinci Cumhuriyeti (1931–1936) ve İç Savaş (1936–1939) yıllarının antifaşist hafızasını yeniden canlandıran şarkılar yazıldı. Bunlardan birisi de 1968’de Katalan şarkıcı-söz yazarı Lluís Llach tarafından bestelenen Franco diktatörlüğüne karşı mücadelede sembolik bir şarkıya dönüşen “L’estaca” şarkısıydı. Müzikte gerçek bir dönüm noktasına dönüşen L’estaca Franco diktatörlüğünün baskısına ve zulmüne saldıran ve o zamanlar düşünülemeyecek düzeyde bir özgürlük talep eden ilk şarkılardan biriydi.
Şarkı 1968 yılında çıktıktan sonra birçok toplumsal hareket ve ülkede yeniden duyulmaya, farklı dillerde söylenmeye başlandı. Bugün L’estaca’nın hikayesi Arap Baharı’ndan Katalan Ayrılıkçı Hareketi’ne, Yunanistan’dan Rusya’ya kadar uzanıyor.
Katalan Nova Cançó (Yeni Şarkı) Hareketi
Katalanca’da Yeni Şarkı anlamına gelen Nova Cançó hareketi 1960’ların başında Katalonya’da doğdu. Ortaya çıktığı dönemde İspanya’nın içinde bulunduğu siyasi yapıyı özellikle diğer Avrupa ülkelerinden ayırmamız gerekiyor. Çünkü İtalya, Almanya gibi birçok Avrupa ülkesinde faşist rejimler sona ererken İspanya henüz 1975’e kadar sürecek bir faşizmle yönetiliyordu. Dolayısıyla Nova Cançó hareketi Franco İspanyasında ama aynı zamanda diktatörlüğe karşı heterojen bir muhalefetin oluşmakta olduğu bir dönemde, önemli sosyal ve kültürel değişikliklere yol açan siyasi bir bağlamda ortaya çıktı. İşte bu hareket de Katalan kültürel ve dilsel kimliğini kurtarmak için yola çıkan bir protest müzik hareketiydi.
Protest müzik türünün kökenleri, diğerlerinin yanı sıra, dayanışma ve protesto marşları yaratmak için eski geleneksel ezgilere yeni politik sözler ekleyen işçi hareketine dayanıyor. İlk örnekleri Amerika Birleşik Devletlerinde görülmekle beraber Latin Amerika’da, İspanya’da çok önemli ve büyük toplumsal hareketlerin bir parçasını oluşturuyor. Aslında protest müzik hareketlerine hiç de yabancı değiliz. Türkiye’de de özellikle işçi sınıfının güçlü bir şekilde örgütlendiği, öğrenci hareketlerinin genişlediği 1970’lerde Timur Şelçuk, Ruhi Su gibi isimlerle başlayan ve darbeyle birlikte Grup Yorum gibi 12 Eylül sonrası protest müziğin karakterini belirleyen grupların kurulmasıyla devam eden bir gelenek var. İspanya’da ise İç Savaşın sona ermesinden sonra Katalan müziğinin, daha doğrusu bahsettiğimiz toplumsal müzik hareketinin referans noktaları arasında Fransız chanson (Georges Brassens, Jacques Brel veya Leo Ferré gibi), Amerikan protest müzik (Bob Dylan, Joan Baez, Pete Seeger gibi) ve Nueva Canción Latinoamericana (Violeta Parra, Victor Jara gibi) bulunuyor.
Franco İspanyasında faşizme karşı mücadele etmenin bir yolu da Katalan kimliğini korumaktı. Germinàbit dergisinin Ocak 1959 sayısında yazar Lluís Serrahima Nova Canço hareketinin kurucu metni olarak görülen ve “Ens calen cançons d’ara” yani “Bugünün Şarkılarına İhtiyacımız Var” ismini verdiği bir yazı yayınladı. Frankocu yetkililer tarafından kamuya açık yerlerde Katalanca konuşulmasına yönelik resmi yasak karşısında, Katalan kimliğini temsil etmek için bugünün şarkılarının söylenmesinin gerekli olduğunu söylüyordu. Katalan Nova Cançó, 1960’ların İspanya’sında bir istisna değil. Benzer hareketler aynı yıllarda Bask Ülkesinde Ez Dok Aimaru (1965), Galiçya’da Voces Ceibes (1967), Castilla’da Canción del Pueblo (1967) ve Endülüs’te Manifiesto Canción del Sur (1968) gibi ülkenin diğer bölgelerinde de ortaya çıktı. Daha sonra İspanya’daki harekete Portekiz de eklendi. İber yarımadasında protest müziğin canlanması o yılların şarkılarının ana motiflerinden birini oluşturdu ve özellikle Katalanca, Baskça veya Galiçyaca gibi “azınlık” dilleri söz konusu olduğunda müzik, dilsel ve kültürel kimliği sürdürmenin bir aracı olarak anlaşıldı. Remei Margarit ve Josep Maria Espinàs tarafından Els Setze Jutges adlı grubun kurulmasının ardından Delfí Abella, Francesc Pi de la Serra, Guillermina Motta, Maria del Mar Bonet, Joan Manuel Serrat gibi isimler bu gruba katıldı.
1948’de Girona’da muhafazakar Katolik bir ailede dünyaya gelen Llach’ın bu harekete ve gruba katılması ise üniversite eğitimi için Barselona’ya taşınmasıyla başlıyor. L’estaca ise ilk kez 1968 ortalarında ortaya çıkıyor. Şarkının yazıldığı dönem tam da kendisini çocuğu olarak gördüğü Fransa’daki 68 Mayıs olaylarının başladığı zamanlara denk geliyordu. Şarkının sözleri, ismi açıklanmayan bir genç ile Siset Dede arasındaki bir diyalogu tasvir ediyor. Lluís Llach, insanların özgürce hareket etmelerini engelleyen Franco dönemini, yere çakılan bir kazığa benzettiği bir hikaye anlatıyor. Yaşlı Siset gence özgürlük yolundaki bu engelden kurtulmanın tek yolunun insanların bir araya gelip onu çekip çıkarması olduğunu söylüyor. Bunu yaparken de özgürlük mücadelesinin zor olduğunu, ancak kolektif bir çabayla bunun mümkün olduğunu aktarıyor.
Hermano Lobo mizah dergisinden bir karikatür
(Solda Luis LLach ve sağda elinde bir kazıkla karikatürize edilen Franco)
L’estaca: Hepimizin bağlı olduğu kazık
Siset Dede’nin, 1939 yılına kadar İkinci İspanya Cumhuriyeti döneminde Katalonya’yı yöneten sol bir parti olan Esquerra Republica de Catalunya’nın (Katalonya Cumhuriyetçi Solu) lideri olan Llach’ın çocukluk arkadaşının büyükbabası Narcís Llansa i Tubau’ya atıfta bulunduğu söyleniyor. Llach onunla Verges’de çocukken tanışmıştı ve onunla birçok öğleden sonrasını balık tutarak, kağıt oynayarak ve sohbet ederek geçirmişti. Sessizlik ve baskı çağında, Llansa i Tubau’nun hikayeleri, Llach için Frankocu bir aileden gelen bir genç olarak bilinmediği bir geçmişe de kapı aralıyordu.
Ne kadar örtük ve metaforik bir şekilde ele alınmış olursa olsun, şarkıda General Franco rejimine yapılan gönderme gözden kaçmıyor. Bu yazının sonunda şarkının Türkçe’ye yaptığım -herhangi bir mükemmellik iddiasında olmayan- çevirisini okuduğunuzda zaten göreceksiniz. Nitekim LLach da 1990’ların sonlarında Fransız yazar Brigitte Baudriller ile yaptığı bir röportajda, şarkının sözlerinin yozlaşmış bir sistemi -Franco’ya müsamaha gösteren siyasi ve sosyal bir sistemi- vurgulamayı ve onu çekip düşürmek için insanları cesaretlendirmeyi amaçladığını belirtmişti. Şarkı 1968’de çıktı demiştik. Fakat ilk başta, Francocular şarkının anlamını fark edemedi ve Haziran 1968’de şarkının kaydedilmesi için izin verdi. Aralık 1968’de yetkililer, şarkının amaçlanan mesajını geç de olsa fark ederek şarkıyı yasakladı ve 1968’in sonundan itibaren, Llach’ın kendisinin de belirttiği gibi, şarkının şaşırtıcı bir mitleştirme süreci başladı. 13 Aralık 1969’da Palau de la Música Catalana’da (Katalan Müzik Sarayı) yaptığı resitalde L’estaca yasak olduğu için onun tarafından değil ama halk tarafından büyük bir katılımla söylendi. Şarkının halk tarafından söylenmesinin yarattığı etkide bu katılımcı unsurun öneminin altını çizmek gerekir. Gerçekten de, Llach’ın kendisi bu şarkıyı repertuarında özellikle önemli görmemesine rağmen, sansürün şarkının popülaritesini artırdığını söyleyebiliriz. Llach, dört yıllık bir sürgünün ardından 1975’te Katalonya’ya döndü.
İspanya’nın demokrasiye geçiş sürecinde, Llach’ın şarkısı, diktatörlüğe karşı yapılan grev ve gösterilerde sık sık söylenirdi, öyle ki, özgürlüğü yeniden kazanma mücadelesinin marşı olarak görülmeye başlandı, sadece Barselona’da değil, Madrid’de ve İspanya’nın farklı bölgelerinde de… Katalanca’nın yanı sıra Kastilyaca (“La estaca”), Baskça (“Agure Zaharra”) ve Galiçyaca da dahil olmak üzere İspanya’da çok sayıda yorumu bulunuyor. Yine İspanya’da 1970’lerin sonu ile 1980’lerin başı arasındaki parlamenter demokrasiye geçişten sonra ülke çapında bir anti-Frankocu sembol oldu. Bununla birlikte, 1990’larda ve 2000’lerde özellikle Katalonya’da yeni versiyonlar kaydedilmeye devam etse de, şarkı öncelikle geçmişteki faşizm karşıtı mücadelelerinin işitsel hafızasını taşıyan bir unsur olarak görülüyor. İlginç bir şekilde 2002’de İspanyol polisinin ücret artışları ve daha iyi çalışma koşulları için gösteri yaparken L’estaca şarkısını söylediği duyuldu ve Lluís Llach, polisin şarkısını tekrar söylemesine izin vermeyeceğini belirterek müdahale etti. Öte yandan, 2011-2012 Indignados hareketinin de simgelerinden birisi oldu. 2014 sonbaharında, 15M Öfkeliler Hareketi olarak bilinen Indignados hareketinin ardından doğan sol parti Podemos, kuruluş kongresini L’estaca şarkısını söyleyerek tamamlamıştı.
“L’estaca” sadece Katalan bir antifaşist mücadele şarkısı olmakla kalmadı. Uluslararası bir marş haline de geldi. Gerçekten de, 1970’lerden itibaren antifaşist şarkılar arasında L’estaca, versiyon ve çeviri sayısı açısından “Bella ciao”dan sonra ikinci sırada yer alıyor. Gazeteci Joaquim Vilarnau, son elli yılda neredeyse otuz dilde 250’ye yakın versiyon saymıştır. Şarkı 1968 yılında çıktıktan sonra birçok toplumsal hareket ve ülkede yeniden duyulmaya başlandı. Fransızca (“L’estaque” veya “Le pieu”), Yunanca (“Tora tora”), Yidiş (“Der Yokh”), Rusça (“Steny (Стены)”), Lehçe (“Mury, mury”), İngilizce, Almanca, Norveççe, İsveççe, İzlandaca, İtalyanca, Sardunya, Korsika (“Catena”) ve hatta Esperanto versiyonları bulunuyor. 1997’de L’estaca, Güney Fransa’nın Katalanca konuşulan bölgesinde Perpignan’ın ragbi takımı USAP’ın marşı oldu. Antrenör Alain Teixidor, Llach’ın şarkısını oyuncularını ve halkı motive etmek ve formalarında 1979’dan beri Katalonya’nın resmi bayrağı olan Senyera’nın renklerini giymiş olan takımın Katalan kimliğini pekiştirmek için seçti. 2010 yılında başlayan ve Arap Baharı olarak adlandırılan protesto dalgasının fitilini ateşleyen Tunus devriminin marşı, Yaser Jeradi ve Lakadjina’nın bestelediği Dima Dima, L’estaca’nın bir versiyonuydu. Ayrıca, Nisan 2012’de, Kaczmarski’nin sözlerinin çevirisini içeren Steny adlı Rusça versiyonu, Vladimir Putin’e karşı muhalefetin bir simgesi haline geldi. Arkady Kats Band’in solisti Kirill Medvedev, Pussy Riot’a karşı yargılanma süreci sırasında Tagansky Bölge Mahkemesi’nin önündeki sokakta doğaçlama bir protesto gösterisinde bu şarkıyı söyledi. Gösteri sonrası polis müdahalesini gösteren video, şarkıyı Rusya’da viral hale getirdi. Ayrıca, diğer örneklerin yanı sıra, Pussy Riot adlı punk kolektifinin hapsedilmesine karşı protestoların müziklerinin de bir parçası olmuştu. Ocak 2017’de bir Yunan okulunda meydana gelen bir olayda gündem oldu. Aşırı sağcı Altın Şafak partisi lideri Yannis Lagós liderliğindeki bir grup neo-Nazi, Atina’nın Pérama semtindeki bir ilkokula saldırdı, çünkü bu okul yakındaki bir mülteci kampından birkaç çocuğun eğitim ve eğlence faaliyetlerine dahil oldu. Bu ırkçı eylem ülke çapında bir öfke dalgasına neden oldu ve tepki olarak diğer birçok Yunan okulunun mülteci çocukları kendi tesislerinde ağırlamasının önünü açtı. Duyulduğu üzere, bir okulda, Yunan çocuklardan oluşan bir koro ve öğretmenleri, mülteci çocukların gelişini, Vasilis Papakonstantinou’nun “Tora tora” başlıklı Yunanca versiyonu ile “L’estaca” şarkısını söyleyerek selamladı. 2020 yılında ise Belarus’ta 25 yıldan fazla süredir devam eden Alexander Lukashenko yönetiminin sona ermesi için çağrıda bulunan protestocular tarafından söylenmişti.
Aslında bütün bunlar bize “L’estaca”nın bir şarkıdan daha fazlası olduğunu gösteriyor. Peki tam da bu dönemde bu şarkıyı Türkiye’de de söylemenin tam zamanı değil mi? Hepimizin bağlı olduğu kazığı görüyor musunuz? Eğer hepimiz asılırsak topluca daha fazla dayanamaz. Devrilecek illa ki ve kurtaracağız kendimizi…
L’Estaca
(Kazık)
L’avi Siset em parlava/De bon matí al portal,/Mentres el sol esperàvem/I els carros vèiem passar.
(Siset Dede benimle konuştu/kapıda bir sabah erkenden/güneşin doğuşunu beklerken/ve arabaların geçişini izlerken)
Siset, que no veus l’estaca/A on estem tots lligats?/Si no podem desfer-nos-en/Mai no podrem caminar!
(Siset görmüyor musun dedi/Hepimizin bağlı olduğu kazığı/Yürüyemeyeceğiz bir daha asla/Kurtarmazsak ondan kendimizi.)
Si estirem tots ella caurà/I molt de temps no pot durar,/Segur que tomba, tomba, tomba,/Ben corcada deu ser ja.
(Kuvvetlice çekersek eğer, indiririz onu aşağı./Artık dayanamaz daha fazla./Kesinlikle düşer, düşer, düşer,/Çünkü çoktandır çürümüş olmalı.)
Si tu l’estires fort per aquí/I jo l’estiro fort per allà,/Segur que tomba, tomba, tomba/I ens podrem alliberar.
(Ben sertçe çekersem buradan/ve sen de sertçe çekersen oradan/Kesinlikle düşer, düşer, düşer/Kurtarırız kendimizi ondan.)
Però Siset, fa molt temps ja/Les mans se’m van escorxant/I quan la força se me’n va/Ella es més ample i més gran.
(Ama Siset çok uzun zaman oldu!/Bütün ellerim soyuldu,/Ve gücüm her tükendiğinde/Kazık daha büyük ve daha kalın oldu.)
Ben cert sé que està podrida/Pero és que, Siset, pesa tant/Que a cops la força m’oblida,/Torna’m a dir el teu cant
(Ben de biliyorum çürük olduğunu elbet,/Fakat gerçek şu ki çok ağır Siset/Hiç gücüm yetmiyor bazen/Şarkını bir daha bana tekrar et.)
Si estirem tots ella caurà/I molt de temps no pot durar,/Segur que tomba, tomba, tomba,/Ben corcada deu ser ja.
(Kuvvetlice çekersek eğer, indiririz onu aşağı./Artık dayanamaz daha fazla./Kesinlikle düşer, düşer, düşer,/Çünkü çoktandır çürümüş olmalı.)
Si tu l’estires fort per aquí/I jo l’estiro fort per allà,/Segur que tomba, tomba, tomba/I ens podrem alliberar.
(Ben sertçe çekersem buradan/ve sen de sertçe çekersen oradan/Kesinlikle düşer, düşer, düşer/Kurtarırız kendimizi ondan.)
L’avi Siset ja no diu res,/Mal vent que se’l va emportar,/Ell qui sap cap a quin indret/I jo a sota el portal.
(Siset Dede artık sustu,/kötü bir rüzgar onu alıp uzaklara savurdu/kim bilir ne tarafa/bense kapının altında.)
I, passen els nous vailets,/Estiro el coll per cantar/El darrer cant d’en Siset,/El darrer que em va ensenyar.
(Ve yeni çocuklar geçtiğinde,/Söylemek için çıkarıyorum kafamı/Siset’in son şarkısını/bana öğrettiği son şarkıyı.)
…
Zelal Pelin Doğan