Laiklik seçim değil, her tür özgür seçimin ön koşuludur. Ve bırakalım laiklik düşmanlarını bünyesine ve meclise doldurmayı, laiklik savunusunu günah gören bir muhalefetle bile bir adım ileri gidilemez, ancak ve ancak görülmemiş bir hızla geri gidilebilir.
“Hıristiyan dini bilime engeldir.” Bugün üniversitelerde ya da onlardan geriye kalanda ders içeriğini gösteren listeye izlence ya da syllabus diyoruz. Orta Çağ uzmanı Jacques Le Goff da yukarıdaki maddeyi aldığı listeye, belki ironiyle, “syllabus” diyor; bir “günah gösterilen davranışlar listesi” bu. Başka deyişle yukarıda yazanın tartışılmasını günah gören/gösteren bir liste. Listeyi Paris Üniversitesi hazırlatıyor ve günah sayılan diğer tartışma başlıkları altında, örnek olsun, şunlar bulunuyor: “Mutluluk başka bir hayatta değil, bu hayatta bulunur”; “Ölümden sonra meydana gelecek dirilme filozof tarafından kabul edilemez, çünkü bunu rasyonel olarak incelemek mümkün değildir”.
Günahlar listesi
On üçüncü yüzyılda ticaretin ve kentlerin gelişmesi eğitim üzerinde görece bir sekülerleşme etkisi yaratıyor çünkü kentin ihtiyaç duyduğu doktorlar, mühendisler ve mimarların yetişmesi, eğitimde doğa bilimlerine eğilmeyi gerektiriyor. Doğa bilimleri alanındaki çalışmalar, dönemin tek mutlak bilgi kaynağı sayılan İncil’de yazılanlarla çeliştiğinde İncil gene nihai bilgi kaynağı sayılıyor. Ancak akılcı ve deneyci çalışma Pandora’nın kutusudur; insan aklı soru sormadan edemiyor ve Paris Üniversitesi belli ki bu sorgulamalardan rahatsızlık duyuyor. Rahip Etienne Tempier sapkın tartışma başlıklarını teşhis etmekle görevlendiriliyor ve ortaya şu ünlü syllabus çıkıyor. Listeden aktardığım üçüncü başlığın tartışılmasının sapkın/günah ilan edilmesi, birincisinin, özellikle o dönemdeki, doğruluk değeri hakkında bir fikir vermeli.
Din-devlet bağlantısı dini her zaman siyasallaştırır
İkinci başlık, mutlulukla ilgili başlık okurlara şaşırtıcı gelebilir. Tartışma, kilisenin beşinci yüzyıldan itibaren maddi dünya ile ilahi dünya ayrımını öğretisinin temeli haline getirmiş olmasıyla ilgili. İlk Çağ doğa ve astronomi kavramsallaştırmalarını Hıristiyanlaştıran kilise ölüm, günah, hastalık ve kötülüğün maddi dünyanın doğasından kaynaklandığını, bunların hiçbirine yer olmayan ilahi dünyanın gerçek dünya olduğunu, maddi dünyanın Adem ile Havva’nın “ilk günahı” nedeniyle insan için tasarlanmış bir ceza mekanı olarak yaratıldığını söylüyor ve dolayısıyla “acı çekmenin” ekonomi-politik değil, ilahi nedenlere bağlı olduğu anlatısına yaslanmış oluyor. “Yaslanma” sözünün pek hafif kaldığını ekleyelim: Kilise dönemin en büyük toprak sahibi olma sıfatıyla yönetici sınıfın doğrudan parçası; Tanrı’nın toprak sahibi sınıfa büyük ayrıcalıkları, insanlığın geri kalanınaysa “acı çekmeyi” uygun gördüğünü kabul ettiren hakim ideolojiyi sürdürmede doğrudan çıkar ve, topladığı ağır vergilerle olsun, engizisyonuyla olsun, imkân sahibi.
Jakobenizm’in din kavgasının temeli
Soyluluk düzenine karşı anayasal düzenleri ve hukuk önünde eşitliği getiren burjuva devrimleri patlak verdiğinde kiliseyle radikal savaşımın kaçınılmazlığı da işte buradan kaynaklanıyor. Fransız Devrimi’nde Jakoben iktidarın yüksek din adamlarının önemli kısmını vatan haini ilan etmesi, bunların herkese eşit hukuksal haklar tanıyan anayasanın üstünlüğünü ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni tanımayı reddetmesiyle oluyor.
Erken cumhuriyetlerin hepsinde, şu ya da bu ölçüde, bu “Jakoben” damar vardır, çünkü olmak zorundadır; keskinliği de, dini kurumun eski rejimle organik bağının gücüne önemli ölçüde bağlıdır.
Laikliğe sırtını dönen cumhuriyetler
Ancak cumhuriyetler yaş aldıkça laikliğe aynı derecede bağlı kalmadılar. Napolyon’un dinsel inancı olmadığına inanılıyor ama Fransız Devrimi’yle aristokrasinin ideolojik aygıtı olmaktan çıkartılan, dolayısıyla yeni iktidar açısından artık tehdit oluşturmayan kiliseye büyük destek verdiği biliniyor. “Yoksulların zenginleri katletmesini engelleyen din” sözünü Napolyon’dan biliyoruz. Yirminci yüzyıl tarihinde dinin, Hıristiyan Demokratları’ndan, evangelistlerine ve Klu Klux Klan’larına, Komünizmle Mücadele Dernekleri’den Yeşil Kuşak’ına yükselen sol karşısına çıkarıldığını da.
70’lerle birlikte neoliberal yağma programına sarılan küresel sermayenin ulus-devletlerin kalan korumacı düzenleme ve kurumlarını yıkmaya aday siyasal aktörleri desteklemesi delaisizasyonu bir adım daha ileri taşıdı. Cumhuriyetin kalan kazanımlarını böyle kaybettik.
Laiklik seçim değil, seçimin önkoşuludur
Ancak bu “aktörler” AKP’den ibaret değil. Bugün Diyanet’in okul öncesi eğitim verdiği bir ülkede yaşar olmuşsak, zaten imam-hatipleştirilmiş okullara ÇEDES protokolüyle imam görevlendirmeleri yapılırken, şimdi de bunların üstüne okullarda Kuran kursu tanıtımı yapılmasına başlandığını öğreniyorsak bu aynı zamanda, örnek olsun, tekke ve zaviyelerin kapatılmasının topluma zarar verdiğini söyleyen birini Genel Başkan Yardımcısı yapan bir CHP olmasındandır.
Eğitim sistemi rahiplere/imamlara teslim edilmiş bir ülkede kimse hiçbir konuda özgür seçim ya da karardan söz edemez. Okullara din dersi değil, dinler tarihi dersi konur; bunları imamlar değil alan uzmanları öğretir; sonra kişi istediği inancı seçer: Bilgiye dayanmayan özgür seçimden söz edemeyiz.
Laiklik seçim değil, her tür özgür seçimin ön koşuludur. Ve bırakalım laiklik düşmanlarını bünyesine ve meclise doldurmayı, laiklik savunusunu günah gören bir muhalefetle bile bir adım ileri gidilemez, ancak ve ancak görülmemiş bir hızla geri gidilebilir.