Önce 128, sonra 418…
14 Mayıs seçimlerinde Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı olarak yarışacak olan CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, AKP’nin ekonomide yaptığı vurgunun nicel boyutunu bu iki sayı ile tarif etti. İlki kapı arkasından ucuza satılan dövizi, ikincisiyse “beşli çete” diye adlandırılan yandaş müteahhitlere aktarılan kamu kaynağını ifade ediyor. Tabii “milyar dolar” cinsinden…
İktidarın etrafında kümelenen döviz vurguncuları ile müteahhitlere aktarılan kamu kaynaklarının sorgulanması olumlu olsa da AKP’li yıllardaki vurgun bunlarla sınırlı değil. “İtibardan tasarruf olmaz” denilerek milyarların gömüldüğü saraylar ve devasa uçak ve lüks araç filolarının ya da tek vasfı AKP’lilik olan yetersiz bürokratların yol açtığı bütçe açıklarıyla da…
AKP’li yıllarda esas vurgun, sermaye sınıfının tamamının lehine yapıldı. Emekçilerden alınıp patronlara verildi, kamudan alınıp sermayeye peşkeş çekildi. Cumhuriyet’in kamu ekonomisinin omurgasını oluşturan devlet işletmeleri, özelleştirmelerle sermayeye hediye edildi. Özelleştirme yağmasından sadece beşli çete değil, 10 Kasımlarda içli anma videoları yayımlayan sermaye grupları da nasiplendi.
TÜPRAŞ’ta Koç gibi yağma
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB) verilerine göre 2004-2017 yılları arasında 60 milyar doların üzerinde özelleştirme yapıldı. AKP iktidarı da hep “özelleştirme şampiyonu” olmakla, ülke tarihindeki özelleştirmelerin yüzde 90’ından fazlasını yapmış olmakla övündü. 80’li yıllardan itibaren “verimlilik” diye diye reklamı yapılan özelleştirmelerin tümünde kamu zarara uğratıldı.
Örneğin 2000’li yıllarda toplumsal muhalefetin ve işçilerin direnci nedeniyle bir süre ertelenmiş olsa da TÜPRAŞ’ın satışı durdurulamadı. Yine aynı direnç nedeniyle kamu zararının boyutu azaltılabildi ama zararın engellenmesi sağlanamadı.
2004’te TÜPRAŞ’ın yüzde 65,67 hissesi için yapılan özelleştirme ihalesi, 1 milyar 302 milyon dolar teklif veren Efremov-Zorlu konsorsiyumu tarafından kazanıldı. TÜPRAŞ’ta örgütlü olan Petrol-İş Sendikası’nın açtığı dava sonucunda ihale iptal edildi. Ancak patron partisi AKP, Türkiye’nin en büyük işletmesini sermayeye peşkeş çekmekten vazgeçmedi. Gecikmeli ve daha yüksek bir bedel üzerinden de olsa satışı tamamladı.
Önce TÜPRAŞ’ın yüzde 49 hissesini borsaya sundular. Yüzde 14,76’lık hisse 440 milyon dolara Global Menkul Değerler tarafından alındı. Eylül 2005’te ise yüzde 51 hisse için ihale yapıldı. İhaleyi 4 milyar 140 milyon dolarlık teklifle Koç-Shell konsorsiyumu kazandı. Bu tutar TÜPRAŞ’ın yaklaşık dört yıllık karına denk geliyordu. Borsa üzerinden Global Menkul Değerler’e satılan tutarla birlikte düşünüldüğünde yalnızca bir yıllık gecikmeyle TÜPRAŞ’ın yüzde 65 hissesi sermayeye aktarılmış oldu. Türkiye’nin en büyük işletmesi, 5-6 yıllık karına karşılık gelen bir bedelle sermayaye aktarılmış oldu. Kazanan Koç-Shell ortaklığı, kaybeden halk oldu.
Türk Telekom nasıl yağmalandı?
Türkiye’de iktidarlar 90’lar boyunca Türk Telekom’u özelleştirmek istedi. Ancak gerek toplumsal muhalefetin dinamizmi gerekse düzen siyasetinin dağınıklığı, bu satışın yapılabilmesini imkansız kıldı. Patronların bir büyük hayalini daha gerçekleştirmek AKP’ye düştü.
Yine 2005’te Türk Telekom’un yüzde 55 hissesi, 21 yıllık işletme imtiyazıyla 6 milyar 550 milyon dolar karşılığında Oger Telekomünikasyon A.Ş.’ye devredildi. Suudi kraliyet ailesiyle de akraba olan Lübnanlı Haririlere ait olan şirket, Cumhuriyet tarihinin o döneme kadarki en büyük özelleştirme ihalesinin kazananı olmuştu. Dönemin Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın “Bu paralar Türkiye’ye olan güvenin göstergesidir” sözleriyle kutladığı ihalede yağmanın boyutu yıllar sonra ortaya çıktı.
Satın alma bedelinin çoğunu Türk bankalarından çektiği kredilerle karşılayan Oger kredi borçlarını ödemeyince 2018’de Akbank, Garanti Bankası ve İş Bankası alacakları karşılığında Oger’in hisselerine el koydu. Oger’in Türk Telekom’a hiç yatırım yapmadığı gibi personel sayısını çok düşürdüğü, kuruma ait taşınmazların bir bölümünü ve fiber optik kablo döşerken söktüğü değerli bakır kabloları satarak elde ettiği geliri ihale şartlarına aykırı olarak ülke dışına çıkardığı ortaya çıktı. Haririler Türk Telekom’un içini boşaltıp tüyerken son vurgunu iktidar yaptı.
Ödenmeyen krediler nedeniyle Türk Telekom’un yüzde 55 hissesini devralan üç banka, telekomünikasyon sektörüne girmek ile hiç hesapta yokken kucaklarına buldukları yükten kurtulmak arasında tercih yapmak durumunda kalmıştı. Tercihi ikinciden yana yaptılar, kurtarıcıları ise kamu kaynaklarını elinde tutan AKP iktidarı oldu. 2016 yılında pek çok kamu varlığını Sayıştay denetiminden kaçırmak için kurulan Varlık Fonu, Mart 2022’de üç bankanın elindeki yüzde 55 hisseyi 1,7 milyar dolar karşılığında satın aldı. Oysa Türk Telekom 21 yıllık işletme imtiyazıyla özelleştirildiği için bu hisseler 2026 yılında zaten otomatikman (ve bedelsiz olarak) kamuya geçecekti.
Kazanan halk olsun diye
TÜPRAŞ ve Türk Telekom’da yaşananlar istisna değil, AKP’li yılların ruhunun gereğiydi. “Babalar gibi satarım” dediler, sözlerinin hakkını verdiler. Halktan alıp sermayeye aktardılar.
2000’li yıllarda özelleştirme “gelirleri” ve dünya para piyasalarında yaşanan ucuz kredi bolluğuna yaslanarak ekonomide yalancı bahar yaşattılar. Bugün yaşadığımız yoksullaşma 2015’teki ittifak değişikliğinin, 2016’daki “Pelikan operasyonunun,” ya da 2018’de “tek adam rejimine geçilmesinin” değil, 2002’den itibaren yapılan yağmanın ürünü. Üretmeden tükettirdiler, sıcak parayla büyüttüler. Balon patladığında patronlar yolunu buldu, bedelini bizlere yüklediler.
Bir kez daha aynı zokayı yutmak istemiyorsak hafızayı tazelemekte yarar var. Tüm sorumlularıyla 21 yıllık yıkımın muhasebesine devam edeceğiz. Dibi gördüğümüz noktadan yeni bir çıkış nasıl yakalamanın yollarını tartışacağız.
Bu kez kamudan alınıp patronlara değil, patronlardan alınıp kamuya aktarılsın diye. Kazanan halk olsun diye.
Deniz Ali Gür